Biraz da filmler üzerine konuşalım istedim…
Geçenlerde izlediğim ‘’Aşka Yolculuk’’ adlı film,
Anthony Giddens’in okumakta olduğum ‘’Modernliğin Sonuçları’’ adlı kitabında
bahsettiği ‘’romantik aşk’’ kavramının tipik bir örneğini simgeliyor olması
açısından özellikle ilgi çekici geldi bana. Film özetle şöyle:
‘’Erkek arkadaşının dört
yıldan beri ona evlilik teklif etmemesi üzerine Anna, kadınların erkeklere
Şubat'ın 29'unda evlenme teklif edebildiği bir İrlanda geleneğinden esinlenip
ipleri ele almaya karar verir. Evlilik teklifi için erkek arkadaşı Jeremy'nin
arkasından onu Dublin'e kadar takip edecektir; fakat kötü hava koşulları
yüzünden yolda kalır. Dublin'e gidebilmesi için taşra ahalisinden Declan,
Anna'ya yardım eder. Öykü ya, Anna, yolda Declan'a aşık olur.’’ Aşkta
tesadüflerin rolünü kim yadsıyabilir…
Declan nasıl bir karakteri
simgeler? Kaba, umursamaz, pervasız ama çekici… Kendisine evlenme teklifi
etmesini beklediği erkek arkadaşı ise kariyer sahibi, ruhsuz, iş kolik, rasyonel
bir tiptir… Dikkati çeken şey, kadının, hayal kırıklıklarıyla dolu bir ilişki
yaşıyor olmasına karşın, bununla yüzleşmekten kaçınması ve bunu idealize ettiği
biçimiyle karşı tarafa aktarmaya çalışmasıdır. Kişi, neden böylesi anlamsız bir
çaba içerisine girer? Bunun aslında ‘’anlamsız’’ olmadığını, modern çağın
kişiyi buna iten bir atmosfer yarattığını görüyoruz. Bu bağlamda, Lawrence
Ston’nun ‘’romantik aşk’’ tanımlaması bize kimi ipuçları verebilir.
‘’Romantik aşk’’, diyor
Stone, ‘’dünyada kişinin tüm düzeylerde birleşebileceği yalnızca tek bir insan
olduğu düşüncesine gönderme yapar; aşık olunanın kişiliği o denli idealize
edilir ki, insan doğasından kaynaklanan olağan yanlışlar ve aptallıklar
görülmez olur; aşk sanki bir yıldırım çarpmasıdır ve ilk görüşte insanı
etkiler; aşk onun uğruna diğer tüm kaygılardan, özellikle de maddi kaygılardan
vazgeçilmesi gereken, dünyadaki en önemli şeydir; ve son olarak da dizginleri,
ortaya çıkan davranışların başkalarına ne denli abartılı ve saçma
görülebileceğine bakılmaksızın, kişisel duyguların güdümüne vermektir ve bu çok
değerli bir tutumdur.’’ Giddens’in yorumunu okuyoruz peşi sıra; ‘’Bu biçimde
karakterize edildiğinde romantik aşk, neredeyse hiçbir zaman bütün olarak
gerçekleştirilemeyecek bir değerler kümesini kapsar.’’
Declan’la karşılaşana
kadar, ilişkiyi, samimiyeti ve içtenliği belli kalıplar içerisinde yaşaması
gerektiği bilgisine sahip, tersi bir durumla karşılaşmadığı için de bu
yapaylığı olağan sanan; mutsuzluğunun kaynağını tam da bu noktada değil, başka
şeylerde ya da kendinde arayan Anna’nın tüm değer yargıları alabora olur.
‘’Romantik aşk’’ ile ‘’gerçek aşkı’’n Anna’nın yüreğinde başlayan savaşına
şahit oluruz bundan sonra…Tesadüfen tanıştığı erkeğin rahat ve kayıtsız
tavırları şaşkına çevirir onu; modern çağ erkeğinin kasıntılarından eser yoktur
karşısında ve şaşkınlık yerini, kendisi görmezden gelmeye ve yolculuğu bir an
önce tamamlayıp erkek arkadaşına ulaşmaya çalışıyor olsa da, çoktan kendisini
aşka bırakmıştır bile…
Anne babalarının aşkına,
ilişkisine, kararlılığına imrenmeyen, onlara öykünmeyen ve kendi yaşamını
onlarınkiyle kıyaslamadan edemeyen var mı içinizde? Onların içtenliği ve riyasızlığından
başka ne çekiyor olabilir ki bizi? Kaprissiz, doğrudan, çırılçıplak sergilenen
duyguların bu kadar ender bulunuşu günümüzde, yokluğu insanlığı derin bir
huzursuzluğa ve kapkara bir mutsuzluğa götürüyor olduğu halde, ne ile
açıklanabilir? Modernite kavramıyla açıklıyor sosyologlar. Ya siz? Siz nasıl
bir açıklama getiriyorsunuz yaşadıklarınıza? Kaçınız hesapsızca güven
duyabiliyorsunuz yaşadığınız aşkın gücüne, saflığına, doğallığına,
yarınlılığına? Kaçınız, duygularınızı alarma geçiremiyor olduğu halde,
yanınızdaki insanla, kabul gören bir ilişki (!) kurmuşluğunuzu bahane ederek
(aynı meslekteniz, zengin, yıllardır evliyiz, kariyer sahibi, ailemin istediği
özelliklerde gibi) içiniz yana yana, ama kendinizi mecbur hissettiğiniz için
birlikteliğinizin su sızdıran taraflarını sürekli yamamaya çalışmıyorsunuz? Ve
kaçınız bu durumu kendinizden ve çevrenizden saklamaya devam etmiyorsunuz?
Karşımıza doğallığı, rahatlı, içtenliğiyle davranan bir insan çıkıp da ‘’evet,
işte bu tarz bir insanla olmalıyım’’ dediğiniz an ne olacak? O yalan, hangi
bedelleri ödeyerek yaşamaya devam ettirilecek?
‘’Romantik aşk’’ mı,
‘’gerçek aşk’’ mı? Ya da seçtiğimiz aşksızlık mı?
Aşka Yolculuk... Güzel filmdi.
Aşka Yolculuk... Güzel filmdi.
Gülşah KÖKSAL
İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder