22 Kasım 2014 Cumartesi

“ROMANTİK AŞK” VE MODERNİZM


Biraz da filmler üzerine konuşalım istedim…
Geçenlerde izlediğim ‘’Aşka Yolculuk’’ adlı film, Anthony Giddens’in okumakta olduğum ‘’Modernliğin Sonuçları’’ adlı kitabında bahsettiği ‘’romantik aşk’’ kavramının tipik bir örneğini simgeliyor olması açısından özellikle ilgi çekici geldi bana. Film özetle şöyle:

‘’Erkek arkadaşının dört yıldan beri ona evlilik teklif etmemesi üzerine Anna, kadınların erkeklere Şubat'ın 29'unda evlenme teklif edebildiği bir İrlanda geleneğinden esinlenip ipleri ele almaya karar verir. Evlilik teklifi için erkek arkadaşı Jeremy'nin arkasından onu Dublin'e kadar takip edecektir; fakat kötü hava koşulları yüzünden yolda kalır. Dublin'e gidebilmesi için taşra ahalisinden Declan, Anna'ya yardım eder. Öykü ya, Anna, yolda Declan'a aşık olur.’’ Aşkta tesadüflerin rolünü kim yadsıyabilir…

Declan nasıl bir karakteri simgeler? Kaba, umursamaz, pervasız ama çekici… Kendisine evlenme teklifi etmesini beklediği erkek arkadaşı ise kariyer sahibi, ruhsuz, iş kolik, rasyonel bir tiptir… Dikkati çeken şey, kadının, hayal kırıklıklarıyla dolu bir ilişki yaşıyor olmasına karşın, bununla yüzleşmekten kaçınması ve bunu idealize ettiği biçimiyle karşı tarafa aktarmaya çalışmasıdır. Kişi, neden böylesi anlamsız bir çaba içerisine girer? Bunun aslında ‘’anlamsız’’ olmadığını, modern çağın kişiyi buna iten bir atmosfer yarattığını görüyoruz. Bu bağlamda, Lawrence Ston’nun ‘’romantik aşk’’ tanımlaması bize kimi ipuçları verebilir.

‘’Romantik aşk’’, diyor Stone, ‘’dünyada kişinin tüm düzeylerde birleşebileceği yalnızca tek bir insan olduğu düşüncesine gönderme yapar; aşık olunanın kişiliği o denli idealize edilir ki, insan doğasından kaynaklanan olağan yanlışlar ve aptallıklar görülmez olur; aşk sanki bir yıldırım çarpmasıdır ve ilk görüşte insanı etkiler; aşk onun uğruna diğer tüm kaygılardan, özellikle de maddi kaygılardan vazgeçilmesi gereken, dünyadaki en önemli şeydir; ve son olarak da dizginleri, ortaya çıkan davranışların başkalarına ne denli abartılı ve saçma görülebileceğine bakılmaksızın, kişisel duyguların güdümüne vermektir ve bu çok değerli bir tutumdur.’’ Giddens’in yorumunu okuyoruz peşi sıra; ‘’Bu biçimde karakterize edildiğinde romantik aşk, neredeyse hiçbir zaman bütün olarak gerçekleştirilemeyecek bir değerler kümesini kapsar.’’
Declan’la karşılaşana kadar, ilişkiyi, samimiyeti ve içtenliği belli kalıplar içerisinde yaşaması gerektiği bilgisine sahip, tersi bir durumla karşılaşmadığı için de bu yapaylığı olağan sanan; mutsuzluğunun kaynağını tam da bu noktada değil, başka şeylerde ya da kendinde arayan Anna’nın tüm değer yargıları alabora olur. ‘’Romantik aşk’’ ile ‘’gerçek aşkı’’n Anna’nın yüreğinde başlayan savaşına şahit oluruz bundan sonra…Tesadüfen tanıştığı erkeğin rahat ve kayıtsız tavırları şaşkına çevirir onu; modern çağ erkeğinin kasıntılarından eser yoktur karşısında ve şaşkınlık yerini, kendisi görmezden gelmeye ve yolculuğu bir an önce tamamlayıp erkek arkadaşına ulaşmaya çalışıyor olsa da, çoktan kendisini aşka bırakmıştır bile…







Anne babalarının aşkına, ilişkisine, kararlılığına imrenmeyen, onlara öykünmeyen ve kendi yaşamını onlarınkiyle kıyaslamadan edemeyen var mı içinizde? Onların içtenliği ve riyasızlığından başka ne çekiyor olabilir ki bizi? Kaprissiz, doğrudan, çırılçıplak sergilenen duyguların bu kadar ender bulunuşu günümüzde, yokluğu insanlığı derin bir huzursuzluğa ve kapkara bir mutsuzluğa götürüyor olduğu halde, ne ile açıklanabilir? Modernite kavramıyla açıklıyor sosyologlar. Ya siz? Siz nasıl bir açıklama getiriyorsunuz yaşadıklarınıza? Kaçınız hesapsızca güven duyabiliyorsunuz yaşadığınız aşkın gücüne, saflığına, doğallığına, yarınlılığına? Kaçınız, duygularınızı alarma geçiremiyor olduğu halde, yanınızdaki insanla, kabul gören bir ilişki (!) kurmuşluğunuzu bahane ederek (aynı meslekteniz, zengin, yıllardır evliyiz, kariyer sahibi, ailemin istediği özelliklerde gibi) içiniz yana yana, ama kendinizi mecbur hissettiğiniz için birlikteliğinizin su sızdıran taraflarını sürekli yamamaya çalışmıyorsunuz? Ve kaçınız bu durumu kendinizden ve çevrenizden saklamaya devam etmiyorsunuz? Karşımıza doğallığı, rahatlı, içtenliğiyle davranan bir insan çıkıp da ‘’evet, işte bu tarz bir insanla olmalıyım’’ dediğiniz an ne olacak? O yalan, hangi bedelleri ödeyerek yaşamaya devam ettirilecek?

‘’Romantik aşk’’ mı, ‘’gerçek aşk’’ mı? Ya da seçtiğimiz aşksızlık mı? 

Aşka Yolculuk... Güzel filmdi. 



Gülşah KÖKSAL

İZMİR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder