Günlerden bugün Pazarsa, insanın kişisel bir kitaplığa sahip olması, o
kitaplıkta henüz okunmamış, sizin çekip oradan almanızı bekleyen çeşitli
türlerde kitapların bulunması; dilediğiniz bir zamanda, içinde bulunduğunuz
duygu durumuna göre kah bir romana uzanması elinizin, kah bir şiir kitabına ya
da üzerine çalıştığınız bir konuyla ilgili başka bir kaynağa… Başka türlü bir
mutluluktur okuma sevdalısı bir kişi için…
Günlerden ‘Pazar’sa, dünyanın geri kalanı gibi günün neredeyse yarısını
uyumaya feda etmemiş, ve günün anlam ve önemini (!) yaşam boyu bir türlü
içinize sindirememişseniz; gözünüz bu karmaşanın içerisinde ve çaresizce
kitaplığınıza yönelmişse, bir küçük mutluluk yaşayabilmek adına bir kitaptan
medet umar olduğunuzu duyumsamışsanız yine; size raflardan arasından göz kırpan
isim bir Balzac olmuşsa, sırtında ‘’Otuzunda Kadın’’ diye bir yazı taşıyor
olması dolayısıyla; ve dışarıdaki gri, yağmurlu, ruhunuza ve yaşadığınız
kasabaya melankoli pompalayan günlerden yorulmuşsanız; kitap ‘’Paris’’lilerin,
caddelerinde çamurun olmadığı ve gökyüzünü bulutsuz gördükleri güzel günler
vardır. İşte 1813 Nisan ayı başlarında bir sabah sabahı o günün böylesine güzel
günlerden biri olacağını haber veriyordu.’’gibi bir cümleyle başlamışsa,
yaşadığınız kasaba bir anda Paris oluverir insanın yüreğinde. Yolları çamursuz,
tertemiz, kupkuru olarak hayal etmeye, yaşama sevincini, kendini bir an
Paris’te gibi hissederek, yeniden avuçlarınız arasında hissetmeye başlarsınız…
İşte, böylesi zamanlarda ‘’bugün günlerden Balzac’’ olur, ve ‘’Otuzundaki
Kadın’’’la birlikte hem kendi gerçekliğiniz hem de dünya, bir başka görünmeye
başlar gözünüze…
Yine de, bütün bunlar size, günün ‘Pazar’ olduğu gerçeğini unutturmaz.
Sizin kendinizi bildiğiniz bileli nefretle karşıladığınız, Tezer Özlü’nün
‘’Çoculuğun Soğuk Geceleri’’ adlı kitabında ‘’ertesi günün okul olması
dolayısıyla annelerin ‘’ödevlerini bitir, banyonu yap! ’’ diye bağırıp durduğu
ve bir yandan da sobanın üzerinde kurutmaya çalıştığı önlükleri ütülemeye
koyulduğu; evden, babanın izlediği maç seslerinin eksilmediği; eski Amerikan
kovboy filmleri izlemenin bu ritüelin bir parçası haline geldiği; çok uyunan,
çok yenilen, çok oturulan; çocuk hafızalarına genellikle bol aileli, bol grili,
bol ödevli ve bol kasvetli haliyle yer etmiş, haftanın yedi gününden en tuhadır
‘’pazar’’. Sartre’nin ‘’bulantı’’ diye ifade ettiklerinden biridir haftanın
bugünü…
‘’Bugün Pazar.’’diye başlar o da ‘’Bulantı’’ adlı eşsiz eserinin yetmişinci
sayfasının ikinci paragrafına. ‘’Bugün Pazar. Dokların boylarında, garın
yakınında, kentin çevresinde, bomboş hangarlar ve karanlığın içinde
kıpırdamadan duran makineler var. Bütün evlerde erkekler, pencere ardında traş
oluyor ve başlarını arkaya doğru eğiyorlar. Bir karşılarındaki aynaya, bir
soğuk gökyüzüne bakıp havanın güzel olup olmayacağını kestirmeye
çalışıyorlar.’’ ‘’(…)bütün mağazalarda kepenkler indirilmiş. Birazdan, hiç ses
çıkarmaksızın, bu kara taburlar, ölü taklidi yapan sokakları kaplayacaklar.’’
Pazar günü kendimizi en çok bulduğumuz yerlerden biri de sinemadır kuşkusuz.
Bakın Pazar günlerinin sinema ‘ayinleri’ni nasıl tasvir ediyor Sartre:
‘’Eldorado Sinemasının zili, berrak havada çınlıyor. Güpegündüz duyulan bu zil
sesi, Pazar gününün alışılmış gürültülerindendir. Yeşil duvarlar boyunca yüzden
fazla insan kuyruk yapıyor. Tatlı karanlılar, gevşemeler ve kapıp koyuvermeler
saatini tutkuyla bekliyor.(…) Boş bir istek bu, ne yapsalar içlerinde bir şey
kasılıp duracak. Çünkü Pazar günlerinin boşa gitmesinden korkup duruyorlar.
Birazdan her Pazar olduğu gibi, hayal kırıklığına uğrayacaklar.’’ (Sartre,
2011: 83) Çünkü diyor Sartre, ‘’’Yüzlerindeki çizgileri, göz kenarlarındaki
kırışıklıkları, haftalık çalışmanın verdiği acı yorgunlukları ortadan kaldırmak
için bir tek gün vardı ellerinde, tek bir gün. Dakikaların ellerinden kayıp
gittiğini duyuyorlardı. Pazartesi sabahı evden çıkmak için gerekli gücü
toplayacak zamanı bulacaklar mıydı acaba?‘’(Sartre, 2011: 86)
Bu tablo bana, oldum olası dünyanın en acıklı hali olarak görünür. Beni
yakından tanıyanlar, pazarlardan nasıl ölesiye nefret ediyor olduğumu iyi
bilir. Ama elbette bu duygumu şekillendiren nefretin moderniteyle, modern
yaşamın gündelik hayat algısıyla, kapitalizmin insan yaşamı, çalışma- dinlenme-
boş zaman algısı yaratma üzerindeki tahakkümünden kaynaklı olduğunu fark edişim
sonraki bir süreçtir. İnsanların çalışma zamanlarında bile daha özgür olduğunu
düşünürüm hep haftanın söz konusu olan günü Pazar olduğunda; daha mutlu, daha
özgüvenli… Çünkü modern insan, boş zaman karşısında eli ayağına dolaşan, ne
yapacağını, gününü neyle dolduracağını bilemeyen insan anlamına geliyor bir
bakıma. Russell’in da ‘’Aylaklığa Övgü’’de dile getirdiği gibi ‘’ Boş vaktin,
akıllıca kullanılması bir uygarlık ve eğitim sonucudur’’. (Russell, 2008: 17)
Kendinin farkında olmayan, makineleşmiş modern çağ insanı, tatilinin de pazar
ekonomisi tarafından şekillenmiş olduğunun farkına varmamak için yegane boş
günü olan bu gününü de ağzına kadar tıka basa doldurmak isteğiyle yanıp
tutuşuyor; çünkü neden sürü halinde sinema kapıları önünde birikildiğini,
Avm’lerin devasa koridorlarında, vitrin önlerinde bu insanların neyi arayıp
duruyor olduğunu düşünmeye, neden illa bugün dinlenmek, eğlenmek, bir şeyler
yapıp kendini bugününü ziyan etmemiş olduğuna inandırmak zorunda olduğunu
anlamaya başladığı an, her şeyin büyüsünün bir anda kaçıvereceğini biliyor
içten içe ve kendiyle bir saniye olsun baş başa kalmamak adına elinden geleni
ardına koymuyor. Bu içler acısı tabloya bakarak bulantı yaşayan Sartre ise
‘’Dinlenip duran şu acıklı insanlar arasında, kaskatı ve taptaze duran gövdemi
ne yapacağımı bilemiyorum.’’diyor. (Sartre, 2011: 87)
Sanırım, tüm söyleninleri en iyi özetleyen cümleyi yine Russell’in satırları
arasından bulup çıkarabiliriz: ’’Boş zamanı bulunan bir toplumun mutlu
olabilmesi için bu toplumun eğitilmiş, hem de teknik bilginin dolaysız yararı
kadar, beyinsel zevk de göz önünde bulundurularak eğitilmiş bir toplum olması
gerektir.’’ (Russell, 2008: 32)
Her hafta, tekrar tekrar, hem ünlemle, hem de soru işaretiyle biten aynı
cümle dönüp duruyor beynimde; Bugün günlerden neden Pazar?!
Tüm insanlığa ‘’iyi pazarlar’’…
Gülşah KÖKSAL\ HINIS
Kaynaklar
Özlü, Tezer., 2010, Çocukluğun Soğuk Geceleri, İstanbul, YKY
Russell, Bertrand, 2008, Aylaklığa Övgü, (Çev: Mete Ergin), İstanbul, Cem
Yay.
Sartre, J., P., 2011, Bulantı, (Çev: Selahattin Hilav), İstanbul, Can Yay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder