Sanat,
neolitik dönem insanından da önceye tarihlendirilen en eski uğraşlardan biri.
Antik dönemden günümüze ulaşan sorunsalların içinde de kendine önemli bir yer
edinmiş ve onu hep korumuş. Ama 21.yy’daki kadar tanımı belirsiz ve tartışmaya
acık hiç olmamış-desek yeridir.
‘’Gerçek gibi görünen, ama gerçek olmayan şey’’ olarak tanımlanan
sanat, Platon’dan beri ‘’taklit’’ olarak kabul görmüş, ve pratik yararı ve
işlevi üzerine uzun tartışmalar yapılmıştır. Öyle ki Platon,
Devlet’inde, pratik bir işlevi olmaması gerekçesi üzerine sanata ve sanatçılara
yer vermemeyi planlamıştır.
Homo Sapiens Sapiens, sanat yapmaktan hiçbir dönem uzak kalmadığı ve zorlu şartlar altında bile sanat yapma imkanını hep var kılmaya çalıştığı gibi, bunun için hayal edilebilecek ne kadar zorluk ve işkence varsa hepsine maruz kalmış ve yüksek bedeller ödemekten kaçınmamıştır. Sanat yapma itkisi bireyin karşı koymakta en çok zorlandığı itkilerden biridir.
Homo Sapiens Sapiens, sanat yapmaktan hiçbir dönem uzak kalmadığı ve zorlu şartlar altında bile sanat yapma imkanını hep var kılmaya çalıştığı gibi, bunun için hayal edilebilecek ne kadar zorluk ve işkence varsa hepsine maruz kalmış ve yüksek bedeller ödemekten kaçınmamıştır. Sanat yapma itkisi bireyin karşı koymakta en çok zorlandığı itkilerden biridir.
Lakin, estetik kavramının kendisi, sanatın tarihi kadar eski
değil, hatta çok yenidir. 18.yy’da icadı yapılmış ve günümüze kadar- özellikle
de 1970’lerden sonra içi bambaşka biçimlerde doldurulmaya başlanmıştır. Modern
ya da çağdaş sanat denildiğinde hepimiz bir durma ve nefes alma ihtiyacı
duyduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sanatsal özbilinçte fotoğraf ve heykelle
birlikte ciddi bir değişim meydana gelmiş, 20. Yy’a kadar biçem değişiklikleri
yaşanmasına yaşanmış ama sanatta kullanılan malzeme aynı kalmıştır.
Soyutlama ortaya çıkana kadar tablolar bir şeyin resmi idi. Resim ve tablo
kelimelerini birbirinin yerine kullanmak mümkündü. Kübizm,
Fovizm, Sürrealizm, Dada, Süprematizm, Geometrik soyutlama, Soyut
Ekspresyonizm, Japonya’da Gutai, Pop-art, Minomalizm; İngiltere’de Genç
Britanyalı Sanatçılarvs. Bu akımların çoğu, resimlerin
pencereden görünenle eş olmasını öngören Albertiyen kuralları reddetmişlerdir.
Ancak malzemeleri aynıdır.Bundan sonra ise, her şeyin malzeme, her şeyin eser,
tüm yapılanların ‘’sanat’’olduğu ya da kabul edildiği bir dönem açılır önümüzde. Arthur
C. Danto da” Sanat Nedir ?” adlı çalışmasında bu
tartışmalar hakkında kısa fakat etkili bir yolculuğa çıkarmaya çalışır bizleri.
‘’Sanat ile sanat olmayan, ama pekala
sanat eseri olarak kullanılabilecek gerçek şeyler arasındaki fark nedir?’’
17.yy’dan itibaren sanatçı mezun eden kurumların çoğunun adında
‘’güzel’’ kelimesi bulunmaktaydı. Bir şeyin güzel olmadan da sanat olup
olmayacağı 21.yy’da felsefeye yapılmış en önemli katkılardan biriydi. Bunun en
tanınan öncülerinden biri kuşkusuz Dada’lar oldu.
‘’Güzel’’e savaş açmış önemli Dadaistlerden biri olan Duchamp,
Mona Lisakartpostalının üzerine bıyık çizerek güzel kadını
çirkinleştirdi. O, retinal sanat denilen, göze hitap eden sanata karşı derin bir tiksinti duyuyordu. Yine,
Bağımsız Sanatçılar Birliği’ne, sanat eseri olarak gönderdiği ‘’ters pisuar’’
ile de büyük tartışma yaratmayı başardı. Arthur C. Danton’a göre, bu eylemin
amacı organizasyonu zor durumda bırakmak olabilir; çünkü Sanatçılar Birliği’nin
sergi politikasına göre, katılım ücreti ödeyen her sanatçı istediği eseri orada
sergileyebilirdi. Duchamp ve diğer dadaistler zaten burjuva dünyasına ve onun
estetik yargılarının genel geçer yapısına, para ekonomisine ve onların yol
açtığı, 1. Dünya Savaşı gibi büyük kıyımlara bir tepki olarak varlıklarını
ortaya koymuşlardı. Modern sanattaki ‘’pisuar’’ gibi hazır nesnelerin
sanattaki kullanımı onun asıl işlevini yitirmiş olması ile açıklanmaya
çalışıldı. Serrano adlı fotoğraf sanatçısının Çişli İsa adlı çalışması da büyük
tartışmalara sebep olmuştur. Çiş dolu bir kabın içine konulmuş çarmıha gerilmiş
İsa figürünün fotoğrafını çeken Serrano özellikle Hıristiyan dünyası ve
kilisenin gösterdiği tepkilere şu yanıtı vermiştir: ‘’Çişi sadece eşsiz bir
sarı parlaklık verdiği için kullandım. Başka hiçbir sıvıyla bu etkiyi
yakalamayı başaramadım.’’ Başka eserlerinde de Serrano, kan, süt ve sperm gibi
içsel sıvıları kullanmış ve en güzel renkleri bu içsel sıvılarla elde ediyor
olduğunu ifade etmiştir. Ve bunun çok yakın bir geçmişe kadar, özellikle ait
olduğu yerli kabile geleneğinde de olağan, aşağılık ya da tiksindirici olan
beden parçaları olarak görülmediğini, kiliseyi bunları iğrenç bulması konusunda
eleştirdiğini dile getirmiştir. New York’ta bir piyanist -John Cage, 1952
yılı konserinde, parçanın başladığını belirtmek için piyanonun kapağını kapatır
ve kronometreyi açar. 4 dk 33 sn sonra piyanonun kapağını açar; tek bir nota
dahi çalmadığı halde öne eğilerek selam verir, nota kağıtlarını toplayıp
sahneden ayrılır. Cage, Rauschenberg’in
yedi parçadan oluşan bir tuvali bembeyaz boyamasından etkilenmiştir. Sergide
herkes bu tabloda kendi yansımasını görmüştür. Zaten beyaz da tüm renklerin bir
araya gelmiş hali değil midir? Yani o tabloda her şeyi görmek mümkündür. Bundan
dolayı da sanatçı tarafından hiçbir şey vurgulanmamıştır. Kendisi de,
düşünüldüğü gibi ‘’sessizliği dinletmeye çalışmaz 4 dk. 33 sn.’ile, insanların
hayatın seslerini duymasını amaçlar; eserin icra edilmesi sırasında kulağa
gelen kuş sesleri, rüzgar, öksürük, sandalye; daha dışarından gelen korna ve
egzos sesleri neden müziğin bir parçası olmasın?
Harold Rosenberg,
‘’soyut ressamların tıpkı bir boğa güreşçisinin arenada gerçekleştirdiği gibi
bir eylem icra ettiklerini ileri sürer ve kendine özgü şiddetli fırça
darbelerinden bir anlam ortaya çıkar’’der. Gördüğü genel tepki ise şudur: ‘’Kim
duvarına eylem asar ki canım…’’
Cage, ve Rauschenberg örneği, soyut resmin yanında artık daha uç
kalıyor. Onlara bir de Warhol’un Brillo Kutusu’nu eklediğimizde… Sınırların yok
olduğu bir ortamla karşı karşıya olduğumuzu görüyor ve Danto’nun sorduğu
soruların belki de artık yanıtlanamaz olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorunda
kalıyoruz.
‘’Eğer her şey sanat olabiliyorsa, sanatı
diğer her şeyden ayıran nedir?’’
Dickie adlı bir sanat eleştimenine göre cevap şöyle: ‘’Sanat dünyası küratörlerden,
koleksiyonculardan, sanatçılardan ve hayatları bir şekilde sanatla bağlantılı
kişilerden oluşan bir sosyal ağdır.Bu teoriye göre bir şey eğer
sanat dünyası öyle buyuruyorsa sanat eseridir.’’
Yanııt ziyadesiyle itici ve rahatsız edici görünse de, gerçeğe
çokça yaklaşıldığı, yani artık birileri ‘’bir şey’’ yaptığında ve belli
çevreler buna ‘’oldu’’ dediğinde bunun kabul gördüğü açık ve aşikârdır… Belki
de zaman, sanat ve pek çok şey söz konusu olduğunda , Kant’ın dediği gibi
‘’kendi beğenilerimize sarılma’’ ve sadece onları düstur kabul etme zamanıdır.
Alıntılar: "Sanat Nedir?", Arthur C. Danto, Sel
Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder