15 Ocak 2015 Perşembe

Çocukluk ve Tarihi Üzerine

kidsalone
“Pink Floyd – Another Brick In The Wall” video klibinden bir kare.
Shulamith Frestone’nin ‘’Cinselliğin Diyalektiği’’ adlı kitabındaki küçük bir bölümle aydınlandı bu yazının başlığı bende. Eğitim fakültesi mezunu bir insan olarak, eğitimin ana nüvelerinden olan ‘’çocuk’’ ve ‘’çocukluk’’ kavramı üzerine hiç düşünmemiş, düşündürülmemiş olmamın yarattığı öfke ve merakla, dünyada ve Türkiye’de bu konu üzerine yapılmış çalışmaların izini sürmeye başladığımda, ülkemin bu alanda yaptığı bilimsel çalışmaların içler acısı hali karşıladı beni asık suratıyla. ‘’Yok’’ dedi bana, ‘’bizi çocuk da çocukluk da ilgilendirmiyor’.
Araştırdıkça gördüm ki, dünyada, 1960’ta Philipe Aries’in çalışmalarıyla başlıyor çocukluk tarihi. Agamben, Stone, Cunningham, Postman, Shorter, Lloyd deMause, Brian Platt, Koops’la devam eden bir süreç. Ülkemizde bu alanla ilgili değerli araştırmalar yapmış en yetkin isimlerden biri ise Prof. Dr. Bekir Onur. ‘’Çocuk, Tarih ve Toplum’’ adlı eserinde konuyla ilgili şöyle demekte hocamız; ‘’Soyut düşünceden hoşlanmayan Türkiye halkı gibi Türkiye bilim dünyasının da kuram sevmeyen, kurama ilgi duymayan, kuramı gevezelik sayan bir anlayış olduğunu görmek ilginçtir. Bu yüzden olsa gerek, Türk bilim adamlarının dünya sosyal bilimlerine kazandırdığı çok az kuramsal bilgiden ve katkıdan söz edebiliyoruz. Sözgelimi, dünya çocuklarının oyunlarını gözden geçiren bir kitapta Türkiye’den herhangi bir ada rastlamıyoruz; dünyadaki çocuk yetiştirme tarzlarını inceleyen bir kitapta Türkiye’den örnekler yer almıyor; çocukluğun tarihini dünya çapında ele alan bir kitapta Türkiye’nin adı geçmiyor. (sayfa II)

---------
Çocuklukluğun tarihi çalışmalarının öncüsü Aries’e göre; ‘’Çocukluğun kendine özgü varlığı Ortaçağ’da tanınmıyordu. 17.yy’da zorunlu eğitimin yaygınlaşmaya başlaması yeni bir çocukluk anlayışının temellerini attı; ancak bu gelişme çocuğu toplumsal denetim aracı haline getirdi.’’
Tüm bunlar aklınızda yeni soru işaretleri yaratmaya vesile oldu mu bilmiyorum ama resmi tarihin içerisinde bu bilgilerin hala yer almıyor olması günümüz insanları için büyük bir eksiklik. Düşünebiliyor musunuz, ekmek, kalem, bulut kadar alelade kullandığımız kavramlardan biri de ‘’çocuk’’. Peki nedir çocuk? Neden Sanayi Devrimi öncesinde dillere pelesenk olamamıştı da 1850-1950 yılları arasında altın çağını yaşar oldu? Bundan sonrasını kendisiyle, bir eğitimci olarak hemfikir olduğum, Frestone’nin ifadeleriyle birlikte açıklamaya çalışacağım.
Frestone, ‘’Kahrolsun Çocukluk’’ diye başlamış söze. Neden kahrolsun? Çünkü bu kavramla birlikte çocuklara yeni bir kalıp oluşturuluyor. 1600′lerle birlikte yeni bir dönem açılıyor çocuk dünyasında; oyuncaklar üretiliyor, yeni bir çocuk dili geliştiriliyor; yetişkin kıyafetlerinin küçültülmüş şekillerini giyen çocuklar için yeni bir ‘’çocuk kıyafetleri’’ sektörü oluşuyor. Böylece, kadınlardan sonra çocuklar da saygı gösterilmesi, korunması, eğitilmesi gereken ‘’açık seçik’’ bir ‘’ezilen sınıf’’a dönüştürülmeye başlanıyor. Bu sınıfın, eğitim süresinin uzatılması sonucunda ekonomik olarak uzun yıllar aileye bağlı kılınmasıyla, burjuva aile geleneğinin ömrünün uzatılması hedefleniyor. Çocuk merkezli yeni burjuva ailesinde, çocuklar sürekli gözetilmeye başlanan birer tutsak haline dönüştürülüyor.
 Sonuç; Ortaçağ’da ve daha sonra bir süre çok rastlanan çocuk dahilerin sayısı zamanımızda neredeyse sıfıra inmiş durumda…
---------
Bu tarihsel süreci anlamak, tanımak, yorumlamak, geçmişin ışığında günümüzü yeniden ele almak, geleceği şekillendirecek olan çocuklarımız için elzem bir süreç. Onları okşarken köreltiyor, koruduğumuzu sanırken kanatlarını kırıyor, uzun süreli eğitimler verip daha başarılı olacaklarını sanırken düş ve duygu dünyalarını parçalıyor olduğumuzun kaçımız farkındayız acaba? Onların küçük birer dahi olduklarını, olabileceklerine kaçımız inanıyoruz? Ve kaçımız onların ezilen, yok sayılan, acınılan ve korunmaya muhtaç birer zavallı topluluğu olduklarında hemfikir değiliz?
(Bu kısmı haykırarak dile getiriyorum.)
Çocukları özgür bırakın. Onları sımsıkı kavrayan parmaklarınızı biraz olsun gevşettiğinizde ortaya neler çıkabileceğini hayal etmeye çalışın. Daha güzel bir yarın için, lütfen bunu yapmayı bir kez olsun deneyin. Kibrinizden kurtulup, onlara bir yetişkin saygısı göstermek kolay olmayacaktır elbet; ama sandığınız kadar seviyorsanız onları, onların özgürlüğüne kibrinizi bir kez olsun feda etmeye can atın.

Gülşah KÖKSAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder